Okul öncesi dönemde değişen sosyal çevre, çocuğun sosyal ve bilişsel gelişim süreçlerini olumlu yönde etkilemektedir. Bu süreçte yaşanan en temel çevre değişikliği okula başlama olarak görülmektedir (Ladd ve Price, 1987). Aile ortamından farklı olan ve çocuğa yeni yaşam deneyimleri sunan bu değişiklik (Erkan, 2011), beraberinde okula uyum kavramını da getirmektedir. Çocukların okula uyum süreci birçok farklı değişkenden etkilenebilmektedir. Okula başarılı bir geçiş sağlama sürecinde, çocuğun sosyal çevresinde yer alan öğretmen, aile ve okul öncesi kurum görevlilerinin kritik bir role sahip olduğu bilinmektedir (Rimm-Kaufman ve Pianta, 2000).
Anaokuluna başlama süreci çocuklar, ebeveynler ve öğretmenler açısından önemli kilometre taşlarından biridir (McIntyre, Eckert, Fiese, DiGennaro ve Wildenger, 2007). Bu süreç, çocuklar için önemli bir gelişimsel adım (Krapp ve Fink, 1992) olmakla birlikte çocukların ve ailelerin hayatında bir dizi değişimi gerekli kılmaktadır (La Paro, Kraft-Sayre, ve Pianta, 2003). Okula başlama sürecinde çocuklar yeni tanıştıkları öğretmenleri ve akranlarıyla sosyal ilişkiler kurmaya, ilk defa bulundukları fiziksel ortamları tanımaya ve ayak uydurmaya çalışmaktadırlar (Krapp ve Fink, 1992). Dolayısıyla okula başlayan çocuğun gerçekleştirmesi beklenen ilk görev bu yeniliklere uyum sağlayabilmesidir (Kaya, 2014). Ancak çocukların hayatında kritik role sahip olan bu süreç, çocuklar ve aileler için stresli bir duruma dönüşebilmektedir (Hanson vd., 2000).
Okul yaşamının doğal getirileri olan; ebeveynden ayrılma, diğer çocuklar ile geçinebilme, rutine ayak uydurabilme, uzun süreli aktiflik ve uyanık kalma durumları uyum sürecinde çocukları zorlayabilmektedir (Rimm-Kaufman ve Pianta, 2000). Çocukların yaşadıkları zorluklar ve ebeveynlerinden ayrılmaları neticesinde duygusal desteklerinin azalması, okula geçiş sürecinin hassas ve huzursuz bir dönem olmasına neden olmaktadır (Bart, Hajami, ve Bar‐Haim, 2007).
Çocukların yaşamlarının ilk yıllarında, anne-babaların çocukları üzerindeki etkileri diğer kişilerden çok daha fazladır (İnal, 2010). Bu nedenle çocuklar için okula başlama ve okula uyum evresinde aileler önemli role sahiptir. Okula uyum sürecinde anne-babaların çocuk yetiştirme tutumları da önem kazanmaktadır. Anne babanın sahip olduğu tutumlar, çocuklarının davranış örüntülerine ve kişilik özelliklerine yansımakta, aynı zamanda çocuklarının kişilikleri üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilere yol açmaktadır (Ceyhan, 2000). Aileler, çocukların sosyal, duygusal, akademik ve fiziksel yönden okulun beklediği temel yaşamsal becerileri kazanmalarının yanında, çocuktan ve okul yaşantısından beklentileri, okula yönelik kendi tecrübeleri sonucunda edindikleri tutum, kişilik özellikleri ve aile içi iletişim bakımından da çocuğun okula uyum sağlamasını kolaylaştırmakta ya da güçleştirmektedir. Ebeveynlerin aşırı koruyucu ve denetleyici tutum göstermesi, çocuğun aileye ve ailenin de çocuğa aşırı bağımlı hale geldiği durumlarda da çocuğun okula uyumu zorlaşabilmektedir (İnal, 2010). Akademik ve sosyal amaçlar açısından okul öncesi kurum ve ev ortamı birbirinden farklıdır (Rimm Kaufman ve Pianta, 1999). Ev ortamından çıkıp okul ortamına giren çocuk belirli bir uyum sürecinden geçmekte, okulun ve öğretmenlerin beklentilerine olumlu cevap vermek için çaba göstermektedir. Bu süreçte çocuğa özellikle destek olması beklenen anne ve baba, belki de kendi eğitim yaşantısında yer almayan okul öncesi eğitim kurumuna uyum çabası içinde olmaktadır (Kienig, 2006; Kiuru ve diğ., 2016).
Uyum Sürecinde Yaşanabilecek Olası Durumlar
Araştırma sonuçları incelendiğinde; çocukların okula uyum sürecinde bazı problemler yaşadıkları belirlenmiştir. Rimm-Kaufman, Pianta ve Cox (2000) tarafından Amerika’da ulusal düzeyde yapılan çalışmada öğretmenlerin okula uyum sürecinde sınıflarındaki çocukların yarısından fazlasında çeşitli davranış problemleri gözlemlediği, bu çocukların %16.00’sında ise bu problemlerin ciddi seviyelere ulaştığı belirlenmiştir. Yapılan araştırmada okula uyum sürecinde yaşanan problemlerin evde ve okulda farklılaştığı görülmekle birlikte ağlama ve saldırgan davranışlar göstermenin hem evde hem de okulda yaşanan problemler olduğu tespit edilmiştir. Uyum sürecinde en sık rastlanan problemlerin ise okula gitmek istememe ve ağlama davranışları olduğu belirlenmiştir. İlgili alan yazın incelendiğinde benzer araştırma sonuçlarına ulaşılmaktadır. Lutz, Fantuzzo ve McDermott (2002) okula uyum sürecinde yaşanan problemleri karşı çıkma, agresif tavırlar sergileme, hiperaktif davranışlar gösterme, düşük bir enerjiye sahip olma ve suskunluk olarak belirlemiştir.
Okul öncesi eğitimine başladığı dönemde anne babasına duyduğu bağlılık büyük ölçüde devam ettiği için çocuklar kendilerini güvende hissettikleri aile ortamından çıkıp, hiç tanımadıkları okul ortamına girdiklerinde bazı sorunlar yaşayabilmektedir. Bu yeni duruma alışma sürecinde yaşanan uyum sorunlarının zamanla yerini dengeye bırakması gerekmektedir. Çocuğun anneden ya da bakımını üstlenmekten korkması ayrılık kaygısı olarak tanımlanmakta ve anaokuluna başlama sürecinde bu durumun yaşandığı belirtilmektedir. Her sıkıntısında sığındığı anne-babanın kendisini bırakıp gitme olasılığı, çocuğu fazlasıyla tedirgin etmektedir. Dolayısıyla çocuğun okul öncesi eğitim kurumundan en üst düzeyde yararlanabilmesi için okula uyum sağlamış olması büyük önem taşır.
Uyum Sürecini Kolaylaştıran ve Etkileyen Faktörler
Türkiye’de yapılan bir çalışmada ebeveyn ve öğretmen ile yapılan görüşmelerde okula uyum sürecini kolaylaştıran faktörler belirlenmiştir. Bunlar, aidiyet ve güven, okula ön hazırlık, aile özellikleri, çocuk özellikleri ve kurum özellikleri olmak üzere beş kategori altında toplanmıştır.
Çalışmaya göre ebeveynler çocuğun sahip olduğu bazı özelliklerin okula uyumunu kolaylaştıracağını düşünmektedir. Ebeveynler özellikle çocuğun doğuştan getirdiği mizaç yapısının bu süreçte etkili olduğunu dile getirmiştir. Rimm-Kaufman ve Pianta’ya (2000) göre; çocuğun kişilik özellikleri okula uyum sürecini anlamada birincil faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuğun çekingen ya da rahat bir mizaç yapısına sahip olması uyum sürecini doğrudan etkileyecektir. Rahat bir mizaca sahip olan çocukların daha sosyal, tanımadığı insanlar ve ortamlara karşı daha doğal ve rahat tavırlar sergiledikleri; çekingen çocukların ise utangaç, tanımadığı ortamlardan ve yeni durumlardan kaçınmaya çalıştıkları bilinmektedir (Kagan, Snidman ve Arcus, 1998). Okula uyum sürecinde çocukların daha önce karşılaşmadıkları insanlar ve tanımadıkları ortamlarda bulundukları göz önünde bulundurulduğunda sosyal ortamlarda çekingen davranış gösteren çocuklar için bu sürecin daha stresli bir duruma dönüşeceği aşikârdır (Rimm-Kaufman ve Kagan, 2005). Bu çocukların sınıf içi etkinliklere aktif katılım sağlamadıkları ve akranlarından kopuk oldukları da bilinmektedir (Fantuzzo, Bulotsky-Shearer, Fusco ve McWayne, 2005).
Yine Türkiye’de yapılan bir başka çalışmaya göre ise kız çocukların okula uyum puan ortalamalarının erkek çocuklara göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Literatür incelendiğinde kız çocukların okula uyum düzeylerinin erkek çocuklara göre yüksek olduğunu tespit eden araştırmalar da bulunmaktadır (Bahalı, Tahiroğlu ve Avcı, 2009; Çimen, 2000; Kahraman, 2018; Kaya ve Akgün, 2016; Ramey, Lanzi, Phillips ve Ramey,1998; Slot ve Bleses, 2018). Bunun yanında alan yazın incelendiğinde okul öncesi dönem çocuklar üzerine yapılan araştırmalarda okula uyum ve okul olgunluğu ile cinsiyet arasında ilişki olmadığı tespit edilen çalışmalara da rastlanmaktadır (Çıkrıkçı,1999; Yoleri, 2014a; Yoleri, 2014b). Araştırma sonucunda okula uyum puan ortalamalarının kız çocuklarda daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu durumun nedeninin anne babaların ve toplumun genel olarak kız çocuklarından daha uyum sağlayıcı davranışlar beklemesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu beklentinin sonucu olarak kız çocuklarının erkek çocuklara göre daha uyumlu oldukları, öğretmenleriyle iletişimlerinin daha güçlü olduğu ve saldırganlık içermeyen, iletişim becerileri gerektiren baş etme stratejileri kullanmaya daha yatkın oldukları da söylenebilir. Aynı çalışmada daha önce aynı anaokuluna gitmiş olan çocukların okula uyum durumları daha önce farklı anaokuluna gidenlere ve daha önce hiç anaokuluna gitmemiş olanlara göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu araştırma sonucuna paralel olarak yapılan çalışmalar, daha önce okul öncesi eğitim kurumuna devam eden çocukların okula uyumlarının daha yüksek olduğunu göstermektedir (Kahraman, 2018; Sturge Apple ve diğ., 2008; Yoleri, 2014a). Ayrıca bu araştırma sonucunda aynı anaokula devam eden çocukların okula uyumlarının diğerlerine göre daha yüksek olduğu da belirlenmiştir. Bu bulgulardan yola çıkarak okul ve öğretmen değişikliğinin çocukların okula uyumlarını zorlaştırdığı, okul öncesi eğitimin akranlarla iletişim becerilerini desteklediğini ve daha önce okul öncesi eğitim almış olan çocukların okula daha kolay adapte oldukları söylenebilmektedir.
Türkiye’de hazırlanmış bir başka çalışmada ise görüşmeler sonucunda okula uyum sürecinde velinin psikolojik durumunun, sahip olduğu pozitif ya da negatif tutumun çocuklara da aynı şekilde yansıdığı belirlenmiştir. Ayrıca öğretmenlerin görüşme sorularına verdikleri cevaplar incelendiğinde, ailelerin yetiştirme tarzlarının çocukların yeni ortama uyum düzeylerini etkilediği görülmektedir. Dolayısıyla sağlıklı ebeveynler sağlıklı çocuklar yetiştirmektedir. Uyum problemi yaşayan çocukların ailelerine bakıldığında ise aşırı hoşgörülü, korumacı ve kararsız aile tutumlarına rastlanmıştır. Öğretmenler, aşırı hoşgörülü ve kararsız ebeveynlerin çocuklarının kurallara uymada zorluk yaşandığını, korumacı ebeveynlerin çocuklarının ise kaygı düzeyinin yüksek olduğunu ifade etmektedirler. Ayrıca öğretmenler, bu çocukların özellikle anneye bağımlı olduklarını, yetiştirme tarzından kaynaklanan güvensiz bağlanma sorunu yaşadıklarını ve bunun da okula uyum sürecinde kaygı bozukluğuna sebep olduğunu belirtmektedirler. Çocuğun anne-babasından ayrılmakta zorlanması, yeni ortamlara uyum sağlayamaması anlamına gelen ve genellikle okul korkusuyla beraber oluşan ayrılık anksiyetesi ebeveynin anksiyetesi ve bağlanma biçimi ile ilişkili olmakta ve daha çok aşırı hoşgörülü, aşırı koruyucu, serbest ve baskıcı davranışlara sahip ebeveynlerde görülmektedir. Bu durumun çocukta ruhsal sorunları ve uyum sorunlarını da tetikleyebileceği belirtilmektedir.
Uyum Sürecine İlişkin Öneriler
Okula uyum sürecinin sağlıklı bir şekilde geçirilebilmesi için ailelere ve öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Okul öncesi eğitim dönemi çocukların okul algılarının oluşumunda önemli bir yere sahiptir. Okul öncesi öğretmenlerinin, çocukların okula uyumlarını sağlayabilmeleri için sınıf yönetimi stratejilerini bilmesi gerekmektedir. Ayrıca deneyimli okul öncesi öğretmenlerinin sınıflarını yönetirken öncelikle pozitif bir sınıf iklimi oluşturma, organizasyon ve yapının tümünü kapsama, sık sık bireysel ilişki kurma, öğrencilerin aktif katılımını sağlama, beklentilerle plan arasında eş güdüm sağlama, çocuk gelişiminin temel prensiplerini göz önünde tutma ve açık iletişime dikkat etmeleri gerekmektedir.
Kaynakça
Aktaş, Yaşare & Yılmaz, Melek & Özen, Rabia. (2017). Okul öncesi dönemde çocuk, ebeveyn ve öğretmen gözünden okula uyum süreci. 10.14527/9786053188407.48.
Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi: Sayı 1 – Nisan 2021 Makalenin Geliş Tarihi: 04.04.2019 Makalenin Kabul Tarihi: 17.05.2020 Sayfa: 175-192.
Bağçeli Karaman, P., Şen, T., Alataş, S. & Tütüncü, B. (2018). Okul öncesi dönemde okula uyum sürecine ilişkin öğretmen görüşleri. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 18 (2), 681-701.